Yolsuzluk ve Denetim
Karada, havada veya denizde bir yere gidilebilmesi için aşılan mesafeye YOL, yeryüzünün en büyük bölümünü oluşturan ve canlıların yaşamında önemli bir yeri olan, kimyada da H2O olarak bilinen rengi, kokusu ve tadı olmayan sıvıya da SU denildiği bilinmektedir.
Yol ve Su üzerine çeşitli sözler söylenmiş, şarkı ve türküler bestelenmiştir.
Şair, “Uzun İnce bir yoldayım
Gidiyorum gündüz, gece.” derken Mevlana da; “Cömertlikte ve yardım etmede akar su gibi ol” diyerek benzetme yapmışlardır.
İnsanlar yolsuz bir yere ulaşamayacakları gibi, susuz da yaşantılarını sürdürmeleri mümkün değildir. Yani, yol ve su insanların yaşantısında vazgeçilmezler arasında ilk sırada yer almaktadır.
İnsanların yaşayabilmesi için nasıl ki yol ve su bir zorunluluk ise, yolsuzluk da bir zorunlulukmuş gibi kimi zaman çeşitli kesim ve alanlarda karşımıza çıkmaktadır.
Yolsuzluk, yetkililerin yetki alanlarını kötüye kullanarak ekonomik çıkar sağlamalarıdır. Yetkililerin ya da ilgililerin yetkilerini çıkar amaç karşılığı kötüye kullanmamaları için birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında da kurumsal yönetim, kontrol ve denetim gelmektedir.
Kontrol sözlük anlamı olarak “bir şeyin gerçeğe ve aslına uygunluğuna bakmak“ tır.
Bir şeyin aslını ve gerçeğini öğrenme isteği hayatın her döneminde var olmuştur.
Ekonomik faaliyetlerin vazgeçilmez birimi olan işletmelerin başlıca işlevi üretmek, amacı ise kar sağlamaktır. İşletmelerin faaliyetlerini sürdürürken tutarlı davranmaları, kuruluşları sırasında hedeflerine ulaşmalarında belirledikleri kurallara uymaları, tüketicilere ve devlete karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmeleri beklenir. Aynı beklenti, kamu kurum ve kuruluşları ile özellikle bunlarla yakın ilişki içinde bulunan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar için de geçerlidir.
Kontrolün önemi burada karşımıza çıkar. Kontrol, daha önce konulmuş ölçütlere uyulup uyulmadığını, amaçlanan sonuçlara ne derecede ulaşıldığını ölçer. Planlama ve bir kontrol süreci olarak kabul ettiğimiz denetim ise, planlanan hedeflerden sapmayı önlemek amacıyla işletmenin faaliyetlerinin izlenmesini ve bir sapma saptandığı takdirde düzeltilmesini amaçlar. Denetim tarafsız bir gözle yapılmalı ve hataların ortaya çıkarılması yanında hata yapmayı ve kötüye kullanmaları önlemelidir.
İyi bir denetimde işletmenin özelliğine ve faaliyet alanına göre riskli alanlar tespit edilmeli, denetim planlarında bu alanlara ilişkin kontroller daha bir dikkatli yapılmalı, denetim süresi bilgi toplama ve kontrol testlerinin yapılmasına, gerekli denetim tekniklerinin uygulanmasına yeterli olmalıdır. Denetlenen işletmenin yöneticileri ve çalışanlarına gerekli durumlarda ulaşılmalı bu kişilerden bilgi alınmalıdır. Denetim sonucu bulgularıyla beraber yöneticilerle paylaşılmalı ve raporlanmalıdır.
Dış denetimin yanında iyi bir iç kontrol sisteminin kurulması işletme varlıklarının korunması yanında işletmenin amaçlanan faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde etkin bir rol oynar. İyi bir iç kontrol sistemi iyi bir iç denetim ve dolayısıyla iyi bir yönetim kontrol aracı demektir. Dış denetimden önce yanlış, hata ve suiistimallerin farkına varılmasını, önüne geçilmesini sağlar.
Unutulmaması gereken şey denetimin bir takım çalışması olduğudur. Denetleyen kadar denetlenen de denetim konusunda istekli olmalı ve denetçiye yardımcı olmalıdır. Denetimde amaçlanan şey sadece hataların ortaya çıkarılması değil aynı zamanda amaçlanan hedeflere ne kadar ulaşıldığını saptamak, ulaşılmadıysa nedenleri ve sapmaları belirlemek, engelleri ve başarısızlığı ortadan kaldırmaktır. Bir kez daha hatırlanmalıdır ki çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olmaya devam ederler.
Konu ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm ve Artunç Kocabalkan’ın 24.12.2013 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan makalenin kurumsal yönetimi ilgilendiren bölümü aynen şöyle;
“Sevgili okuyucular; Bu satırlarda hep iş yapmanın uluslararası kriterlerinden bahsediyoruz. Bu kriterlerin en üstüne kurumsal yönetimi ve kurumsal yönetimin olmazsa olmazı olan şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik ilkelerini koyuyoruz. Bu ilkelerin ülkemizde hem özel sektör hem de kamu tarafından sahiplenilmesi çok önemli. Sahiplenmek demek toplumun tüm kesimlerinin şeffaf, adil ve hesap verebilir olması anlamına geliyor. Elbette bu ilkelerin sahiplenilebilmesi yani içselleştirilebilmesi için fikir önderlerine büyük sorumluluk düşüyor.
Ülkemizdeki mevcut siyasi yapı ise siyasi parti liderlerine ayrıca büyük bir fırsat sunuyor. Kurumsal yönetim ilkelerini benimsemeyi kabul eden bir lider, iddia ediyorum, hem tarihe geçer hem de Türkiye’ye çağ atlatır. Örneğin, Ak Parti kurumsal yönetim ilkelerini kolayca benimseyebilir. Muhafazakar unsurları güçlü olan pek çok kesimi bir arada bulunduran iktidar partisinde liberal ekonomi ve dini motifleri bir arada tutmayı sağlayacak tutkal; kurumsal yönetim ilkeleridir. Örneğin şeffaflık ilkesini muhafazakar kesime anlatmanın yolu Mevlana’dır: Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. Böylece Hz. Mevlana’nın ilkelerinin kurumsal yönetimle iç içe olduğu anlatılabilir:
Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol
Hoşgörürlülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün Ya göründüğün gibi ol
Çünkü iş dünyasındaki her ilkenin özünde insan vardır ve insan olmalıdır. Karışık, anlaşılmaz gibi algılanan pek çok uygulamanın özü iyi ve doğru insan olmaktan geçer. Şeffaflık beyazlıktır, beyaz tüm renkleri yansıtır. Su gibi durudur. Karanlık her şeyi yutar. Su ise can verir ışık verir. Aynen şirketlerin yaşamasını sağlayan likidite gibi. Bu likidite işletme sermayesidir. Şirketleri ayakta tutan can suyudur. Yeter ki kişi de kurum da şeffaf olsun.”
Ülkemizin zaman zaman gündemine gelen ve günümüzde de yaşanmakta olan, kamuoyunu oldukça da huzursuz eden, bazı kamu yöneticilerini de sürekli zan altında bırakan yolsuzlukların tekrar tekrar yaşanmaması dileği ile tüm okurlarımıza sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum.